Neredeyse Gelirler?
Develerin felaket tellalı,
Pirelerin berber aratan cinsten olduğu,
Eşlik edilen -mişli bir zaman düşün şimdi.
Saçlarının usulca omzunu sıvazladığı,
Yanaklarının elma ağacına öykündüğü…
Gözlerin, seyrek dallardan sızan bir güneş tanesiyken,
Sesini adımların gibi koşturan,
O son kata çıkma telaşın…
Gözyaşlarının solosuydu,
Kâğıttan bir koroyken rulosu.
Sen,
Çitle çevrili,
Basılmaması tembihli,
Çiçeklerle dolu bir bahçe gibiydin.
Söylediğin kahkaha olurdu kalabalıklarda.
Bir hortumun içinde sürüklenen taneciklerken kelimeler,
Suskunluk anadil oldu.
Haydi ben söyleyemedim,
Demirden bilekmiş gibi bükülmeyen dilimle,
Ezgisi bozuk bir kanun nağmesine dalmışken….
Peki ya sen…
Şimdi çağıralım o kendi yarasına aksayan,
Tıkanmış damarlarıyla,
Vücutlarını, diğeri için yaşatmaya çalışan o yürekleri…
Bekleyelim haydi,
Neredeyse gelirler?